İngilizce’de apostrof + s ismin sonuna eklenerek aidiyet belirtilir.
In English we use an apostrophe + s added to the end of a noun to indicate possession.
For example: (Örneğin)
My mother’s name is Erica. (Benim annemin adı Erica.)
This is my brother’s house. (Bu benim kardeşimin evi.)
Peter’s dog is brown. (Peter’in köpeği kahve rengi.)
Making singular nouns possessive (Tekil isim aidiyetleri)
Add an apostrophe + s to most singular nouns and to plural nouns that do not end in s.You’ll use this rule the most, so pay particular attention to it. English has some words that are plural but do not add an ‘s’. Words like children, sheep, women and men are such words. These plural words are treated as if they were singular words when making noun possessives.
(Çoğu tekil isimlerin sonuna ve s ile bitmeyen çoğul isimlerin sonuna apostrof + s eklenir. Bu göreceğiniz en yaygın kuraldır. İngilizcede çoğul olmasına rağmen “s” ile bitmeyen bazı kelimeler vardır. Bunlardan bazıları “children”, “sheep”, “women” ve “men” dir. Bu kelimelere tekil isimlerde uygulanan kural uygulanır.)
Examples: (Örnekler)
Kitten’s toy, Joe’s car, MLB’s ruling
(Yavru kedinin oyuncağı, Joe’nin arabası)
Plurals not ending in s: women’s dresses, sheep’s pasture, children’s toys
(“s” ile bitmeyen çoğul isimler : Kadınların elbisesi, koyunların çayırı, çocukların oyuncakları)
Add an apostrophe only to plural nouns that already end in s.You don’t need to add an extra ‘s’ to plural nouns that already end with the letter ‘s’. Simply tuck the apostrophe onto the end to indicate that the plural noun is now a plural possessive noun.
(Zaten “s” ile biten çoğul isimlere sadece apostrof eklenir. “S” ile biten çoğul isimlerin sonuna extradan bir “s” eklenmesine gerek yoktur. Basitçe “s” ile biten çoğul isimlerin sonuna eklenen apostrof çoğul isimleri; çoğul isim aidiyetine çevirir.)
Examples: (Örnekler)
Companies’ workers. (Firmanın çalışanları.)
Horses’ stalls. (Atların ahırı.)
Countries’ armies. (Ülkelerin askerleri.)
An apostrophe + s is also used for the contraction of ‘is’ and ‘has’ which causes some confusion!
(Apostrof + s kısaltması “is” ve “has” için de kullanıldığı için bazı karışıklıklara neden olmaktadır.)
For example: (Örneğin)
Jim’s wife’s name’s Lara. —> The first two are possessive ‘s and the third is the contraction of ‘is’.
(Jim’in karısının adı Lara. —> İlk 2 “s” aidiyet belirtirken 3. “s” “is”‘in kısaltmasıdır.)
She’s gone to her sister’s house. —> The first one is the contraction of ‘has’ and the second is possessive ‘s.
(O kız kardeşinin evine gitti. —> İlk ‘s “has” kısaltması ve 2. ‘s ise aidiyet belirtir.)
“Present Perfect Tense” İngilizce’de çok önemli bir fiil zaman şeklidir, ancak İngilizceyi ana dilleri olarak konuşmayan kullanıcılar için öğrenilmesi zordur.Bunun nedeni bazı başka dillerde rastlanmayan kavram veya fikirler kullanıyor olmasından ileri gelir.Aslında, Yakın Geçmiş Zaman’ın yapısı çok basittir.Sorunlar bu zaman şeklinin kullanımı ile beraber oluşur.Yakın Geçmiş Zaman ile beraber, geçmiş ve şimdiki zaman ile daima bir bağlantı hali söz konusudur.Bu temel (Elementary) seviye bölümünde bu zaman şeklinin kullanım alanlarınından bir tanesine odaklanıyoruz, ki buda geçmişteki tecrübeler hakkında konuşmak ile ilgili olanıdır.Bu kısımda bir şeyin ne zaman yapıldığı ile değil, sadece yapılıp yapılmadığı ile ilgileniyoruz.
The Present Perfect tense is a very important tense in English, but is difficult for non-native speakers of English.That is because it uses concepts or ideas that do not exist in some other languages. In fact, the structure of the Present Perfect tense is very simple. The problems come with the use of the tense.With the Present Perfect tense there is always a connection with the past and with the present.At Elementary level we focus on one use for this tense which is to talk about experiences in the past. We are not interested in when you did it, just if you did it.
For example: (Örneğin:)
Positives: (Olumlular)
I have been to Rome. (Roma’ya gittim)
You have seen the Eiffel Tower. (Sen Eyfel Kulesini gördün)
We have been on the London Eye. (Londra Eye’ın üstünde bulunduk)
They have climbed Mt Everest. (Onlar Mount Everest’e tırmandılar)
He has seen Avatar. (O Avatar filmini seyretti)
She has met Beyonce. (O Beyonce ile buluştu)
Negatives: (Olumsuzlar)
I haven’t been to Switzerland. (İsviçre’de bulunmadım)
You haven’t eaten kangaroo. (Sen kanguru eti yemedin)
We haven’t swum across the English Channel. (Biz Manş Denizi’nden yüzerek karşıya geçmedik)
They haven’t driven across America. (Onlar araba ile Amerika’yı bir uçtan bir uca geçmediler)
He hasn’t heard Madonna’s new song. (O Madonna’nın yeni şarkısını duymadı)
She hasn’t learnt to drive. (O araba kullanmasını öğrenmedi)
Questions: (Question word) + have + subject + past participle?
(Soru : (Soru kelimesi) + have + özne + geçmiş zaman ortacı?)
Where have you been? (Neredeydin?)
What have you done? (Ne yaptın?)
Have you been to Indonesia? (Endonezya’da bulundun mu?)
Has he travelled to Scotland? (O İskoçya’ya seyahat etti mi?)
Has she eaten Thai food? (O Thai yemeği yedi mi?)
Have they walked along the Great Wall of China? (Onlar Büyük Çin Seddi boyunca yürüdüler mi?)
NB: We can’t ask a question about when using Present Perfect!
(NOT: “Present Perfect” kullanılarak ne zaman sorusunu yöneltemeyiz.)
Short answers: (Kısa cevaplar:)
Yes, I/you/we/they have. / No, I/you/we/they haven’t.
Yes, he/she/it has. / No, he/she/it hasn’t.
Connection with past: the event was in the past.
(Geçmiş ile bağlantı : olay geçmişte meydana geldi.)
Connection with present: in my head, now, I have a memory of the event and I have experience of it.
(Bugün ile bağlantı : kafamda, şimdi, olay hafızamda ve bunun ile ilgili tecrübem bulunuyor.)
NB: Try not to translate the present perfect tense into your language. Just try to accept the concepts of this tense and learn to “think” present perfect!
(NOT: “Present Perfect Tense” i kendi dilinize çevirmeye çalışmayın.Sadece bu zaman şeklinin kavramlarını kabullenmeye çalışın ve present perfect “düşünmeyi” öğrenin!)
Bir geçmiş zaman ortacı geçmiş veya tamamlanmış eylem veya zamana işaret eder.Düzenli fiillerin temel şekillerine “d” veya “ed” eklenerek oluşturuldukları için sıkça “ed” şekli olarak tanımlanırlar.Bununla birlikte düzensiz fiiller içinde değişik başka yollar ile de şekillendirilmeler yapılır.Fiil listelerinde mastarlardan “verb 1”, di’li geçmiş zaman’dan “verb 2” ve geçmiş zaman ortacı’ndan “verb 3” olarak söz ederiz.Bu Yakın Geçmiş Zaman’ın parçası olarak bir fiil deyimi oluşturmak için kullanılır.
A past participle indicates past or completed action or time. It is often called the ‘ed’ form as it is formed by adding d or ed, to the base form of regular verbs, however it is also formed in various other ways for irregular verbs. In verb lists we refer to the infinitive as “verb 1”, the past simple as “verb 2” and the past participle as “verb 3”.It is used to form a verb phrase as part of the Present Perfect tense.
For example: (Örneğin:)
I have learnt English. (Learnt is part of the verb phrase ‘have learnt’)
İngilizce öğrendim. (“Learnt”, “have learnt” fiil deyiminin bir parçasıdır)
Regular Verbs: just add -d or -ed to the infinitive.
(Düzenli Fiiller : mastara sadece “-d” veya “-ed” eklenir.)
eg. work – worked (ör. çalışmak – çalıştı)
stay – stayed (kalmak – kaldı)
study – studied (öğrenmek – öğrendi)
Irregular Verbs: must be learnt! (Düzensiz Fiiller: öğrenilmiş olunmalı!)
eg. write – written (ör. yazmak – yazılı)
be – been (oldu – olmak)
have – had (vardı – var)
lose – lost (kaybetmek – kaybetti)
meet – met (karşılamak – tanıştı)
go – gone (gitmek – gitmiş)
eat – eaten (yemek – yemiş)
drink – drunk (içmek – sarhoş)
read – read (okumak – oku)
teach – taught (öğretmek – öğretti)
sleep – slept (uyumak – uyudum)
NB: Some past participles are the same as the infinitive!
(NOT: Bazı geçmiş zaman ortacları mastarlar ile aynıdır!)
Yabancı bir ülkeye gittiğinizde yönleri sorabiliyor ve anlıyor olmak çok kullanışlıdır. Aynı zamanda yön tarif etmeniz de gerekebilir.
When you go travelling it’s very useful to be able to ask for and understand directions. You may also need to be able to give directions.
– turn right (sağa dön)
– turn left (sola dön)
– go over (the bridge) (üzerinden)
– go past (geçmek)
– go along (boyunca)
– it’s on the left (solda)
– it’s on the right (sağda)
– it’s opposite (karşısında)
– it’s next to (yanında)
Asking for directions: (Yön tarifi sormak)
Excuse me, Is there (a chemist) near here? (Pardon, buraya yakın bir eczane var mı?)
Where’s ( the police station)? (Polis istasyonu nerede?)
Do you know ( the Park Hotel)? (Park Hotel’i biliyor musunuz?)
Giving directions: (Yön tarifi vermek)
Go along this road and turn right. (Bu yol boyunca git ve sağa dön.)
Go past the pub. (Pub’ı geç.)
Go over the bridge. (Köprüyü geç.)
The newsagent’s is on the left.(Haber ajansı sağda.)
It’s opposite the supermarket. (Marketin karşısında.)
It’s next to the Internet cafe. (İnternet kafenin yanında.)
It’s over there. (Tam şurada.)
You can’t miss it. (Görmeden geçmezsin (ıskalamazsın).)
“Might” gelecekte muhtemel olan fakat karar verilmemiş şeyler için kullanılır. “Might” tan sonra infinitive gelir.
We use might to say something in the future is possible, but not decided.After might we use the infinitive.
NB: Might is the same for all subjects!
(NOT:“Might” tüm özneler için aynıdır.)
For example: (Örneğin)
Positives: (Olumlu)
I might go to the pub with Claire tonight. (Bu gece Claire ile birlikte pub’a gidebilirim.)
She might bring some friends to the party. (O partiye bir kaç arkadaşını getirebilir.)
He might take the day off work tomorrow. (O yarın işten izin alabilir.)
You might like the movie. (Filmi beğenebilirsin.)
We might go to the theatre on Saturday or we might go out for dinner. (Cumartesi sinemaya veya akşam yemeğine gidebiliriz.)
They might stay with us when they visit Istanbul or they might stay in a hotel. (İstanbul’a geldiklerinde bizde veya hotelde kalabilirler.)
Negatives: (Olumsuz)
I might not watch the match tonight. (Bu gece maçı izlemeyebilirim.)
She mightn’t come to the meeting. (O buluşmaya gelemeyebilir.)
We mightn’t have a party next weekend. (Gelecek hafta sonu parti yapmayabiliriz.)
To make questions with might we usually use Do you think…?
(“Might” ile soru yapmak için genellikle “Do you think …?” kullanılır.)
eg. Do you think she might come to London this summer? (Örnek:Bu yaz onun Londra’ya gelebileceğini düşünüyor musun?)
Do you think you might see Peter while you’re in Perth? (Pert’teyken Peter’i görebileceğini düşünüyor musun?)
We can also use might in short answers. (“Might” kısa cevaplar için de kullanılır.)
eg. Yes, she might.
No, I might not.
Gelecek planları için “be going to + infinitive” şeklinde, söylenmeden önce planlanmış olan şeyler için kullanılmaktadır.
We use be going to + infinitive for future plans. It is used for things that someone decided to do before they said them.
We change the form of be according to the subject.
(“Be” formu öznenin durumuna göre şekillendirilir.)
For example: (Örneğin)
Positives: (Olumlu)
I’m going to work harder. (Daha sıkı çalışacağım.)
We’re going to have a holiday next year. (Gelecek sene tatil yapacağız.)
He’s going to lose ten kilos. (O 10 kilo verecek.)
Umut’s going to quit smoking. (Umut sigarayı bırakacak.)
Sarah’s going to get fit. (Sarah forma girecek.)
Negatives: (Olumsuz)
I’m not going to see you this weekend. (Seni bu hafta sonu görmeyeceğim.)
You aren’t going to play football tonight. (Sen bu gece futbol oynamayacaksın.)
They aren’t going to come to the party. (Onlar partiye gelmeyecekler.)
It isn’t going to rain. (Yağmur yağmayacak.)
Question Form: (Question word) + Auxiliary + Subject + going to + infinitive ?
For example: (Örneğin:)
What am I going to do? (Ne yapacağım?)
Where are you going to live next year? (Gelecek sene nerede yaşayacaksın?)
When is he going to arrive? (Ne zaman gelecek?)
Which movie are you going to see? (Hangi filmi izleyeceksin?)
Are you going to Ankara next week? (Gelecek hafta Ankara’ya gidecek misin?)
Is it going to snow tomorrow? (Yarın kar yağacak mı?)
NB: When we use going to with the infinitive go, we can leave out the “to go” and still have the same meaning.
(NOT: “Going to” ile mastar olan “go” kullanıldığında “to go” kullanılmasa bile anlam hala aynıdır.)
eg. I’m going to go to Japan. = I’m going to Japan. (Örnek : Japonya’ya gideceğim. = Japonya’ya gidicem.)
I’m going to go shopping on Saturday. = I’m going shopping on Saturday.
They aren’t going to go to the party tonight. = They aren’t going to the party tonight.
We often use imperatives to give very strong advice.
(“Imperative” genellikle çok güçlü tavsiye (nasihat) vermek için kullanılır.)
The positive imperative is the same as the infinitive.
(Olumlu “imperative” “infinitive”(mastar) ile birebir aynıdır.)
eg. Stop smoking. (Örnek : Sigara içme.)
Do more exercise. (Daha fazla egzersiz yap.)
Eat more vegetables. (Daha fazla sebze ye.)
The negative imperative is don’t + infinitive.
(Olumsuz “imperative” don’t + “infinite” yapısı ile kullanılır.)
eg. Don’t eat a lot of salt. (Örnek : Çok tuz yeme.)
Don’t drink too much alcohol. (Çok fazla alkol içme.)
Don’t be a couch potato. (Patates çuvalı olma.)
NB: We also use imperatives to give orders and instructions.
(NOT: “İmperatives” emir ve direktif vermek için de kullanılır.)
eg. Do your homework! (Örnek: Ev ödevini yap!)
Don’t show your partner your questions. (Sorularını partnerine gösterme!)
Note that an imperative sentence does not require a subject; the pronoun “you” is implied.
(“İmperative” cümleleri bir özneye ihtiyaç duymazlar; zamir olan “you” cümle içinde kastedilir.)
We use should and shouldn’t to give advice.
(Should ve shouldn’t tavsiye vermek için kullanılır.)
We use should to say something is a good thing to do and shouldn’t to say something is a bad thing to do.
(Should yapılması iyi olan şeyleri, shouldn’t yapılması kötü olan şeyleri belirtmek için kullanılır.)
After should and shouldn’t we use the infinitive without to.
(Should ve shouldn’t dan sonra “infinitive” (mastar) “to” olmadan kullanılır.)
eg. You should eat salad more often. (Örnek: Daha sık salata yemelisin.)
You shouldn’t eat so many pizzas. (Çok pizza yememelisin.)
You should go to a gym twice a week. (Haftada iki kere spora gitmelisin.)
You should try to lose some weight. (Biraz kilo vermeyi denemelisin.)
You shouldn’t get too stressed at work. (İşte çok stress yapmamalısın.)
NB: To ask for advice we can say: What should I do?
(Not : Bir tavsiye isteğinde bulunmak için : Ne yapmalıyım?)
We use the question phrase Why don’t you…? to give advice.After Why don’t you…? we use the infinitive.
(Tavsiye vermek için “Why don’t you …? terimi kullanılır. “Why don’t you …? dan sonra mastar kullanılır.)
eg. Why don’t you see a doctor? (Örnek : Neden bir doktora gitmiyorsun?)
Why don’t you go home and go to bed? (Neden eve gidip yatağa girmiyorsun?)
Why don’t you take the day off? (Neden bir tatil (izin) almıyorsun?)
Yabancı bir dilde en zor şeylerden biri telefonda konuşmaktır. Bazı basit terimleri öğrenmek iletişim açısında önemlidir.
One of the most difficult things to do in a foreign language is talk on the phone.It is important to learn some basic phrases for phone communication.
Asking to speak to people: (Birisi ile konuşmak için (Telefona istemek))
Hello, can I speak to (Peter), please? (Merhaba, Peter ile konuşabilir miyim lütfen?)
Hello, is that (Melanie Morris)? (Merhaba, Melanie Morris mi?)
Saying who you are: (Kim olduğunuzu söylemek)
This is (Emily Bates). (Ben Emily Bates)
It’s (Amy) speaking. (Amy konuşuyor.)
NB: We say It’s (Amy). NOT I’m (Amy).
(İngilizce’de ben (I’m) Amy yerine; o (It’s) Amy kullanılır.)
Calling people back: (Geri arama yapmak)
Can I call you back? (Sizi daha sonra arayabilir miyim?)
I’ll call you later. (Sizi daha sonra arayacağım (Size döneceğim))
Can you call me back? (Beni geri arayabilir misiniz? (Bana döner misiniz?)
Other useful phrases: (Diğer kullanışlı terimler)
I got your message. (Mesajını aldım.)
Call me on my mobile. (Beni cepten ara.)
Hold on a moment, I’ll get him/her. (Bir dakika, onu bağlıyorum.)
Example dialogue: (Örnek diyalog)
Tom: Hello, Smith’s Electronics. Can I help you? (Tom : Merhaba, Smith’lerin elektronik dükkanı. Yardımcı olabilir miyim?)
Samantha: Hello. Can I speak to Erica, please? (Samantha : Merhaba, Erica ile görüşebilir miyim?)
Tom: Hold on a moment, I’ll get her. (Tom: Bir dakika bekleyin, bağlıyorum.)
Erica: Hello. Erica Jones. (Merhaba, Erica Jones.)
Samantha: Hi. It’s Samantha. I got your message. (Selam, ben Samantha. Mesajını aldım.)
Erica: Good. Shall we go for a coffee after work? (Güzel. İşten sonra kahve içmeye gidelim mi?)
Samantha: Sure. Is 6 o’clock OK? (Elbette. 6 iyi mi?)
Erica: Yes. Let’s meet at Cafe Nero. (Evet. Hadi Cafe Nero’da buluşalım.)
Samantha: OK. See you there at six. Bye. (Tamam. 6’da orada görüşürüz.)
“Present Continuous” şu an ne oluyorun hakkında konuşmak için kullanılır. Yardımcı fiil olarak “am” – “is” – “are” kullanılmaktadır. “Present Continuous” genellikler “now”, “today”, “at the moment” kelimeleri ile birlikte kullanılmaktadır.
We use the Present Continuous to talk about what is happening now. We use am, is and are as auxiliary verbs.We usually use the Present Continuous with these words: now, today, at the moment.
Form: to be + verb + ing
For example: (Örneğin)
Positive: (Olumlu)
I am studying English. (İngilizce çalışıyorum.)
You are watching TV. (Sen televizyon izliyorsun.)
He is playing football. (O futbol oynuyor.)
We are having dinner. (Akşam yemeği yiyoruz.)
They are going home. (Onlar eve gidiyor.)
Negative: (Olumsuz)
I’m not sleeping. (Uyumuyorum.)
You aren’t reading a book. (Sen kitap okumuyorsun.)
He isn’t listening to the radio. (O radyo dinlemiyor.)
We aren’t cooking. (Biz yemek yapmıyoruz.)
They aren’t dancing. (Onlar dans etmiyorlar.)
To make a question in Present Continuous we follow the following form:
(Şimdiki zamanda soru aşağıdaki form şeklinde oluşturulur:)
(Question word) + Auxiliary + Subject + Verb + ing
Questions: (Sorular)
What are you doing at the moment? (Şu an ne yapıyorsun?)
Where is he working now? (O şimdi nerede çalışıyor?)
Why are you sleeping? (Neden uyuyorsun?)
Are you watching the match? (Maçı mı izliyorsun?)
Is he writing an email? (O email mi yazıyor?)
We make the present continuous tense by adding -ing to the base verb. Normally it’s simple – we just add -ing. But sometimes we have to change the word a little. Perhaps we double the last letter, or we drop a letter. Here are the rules to help you know how to spell the present continuous tense:
(İngilizce’de şimdiki zaman fiilin köküne “-ing” eklenerek yapılır. Fakat bazen kelimeyi biraz değiştirmemiz gerekir. Bazen son harf iki kere kullanılır bazense bir harf çıkartılır. Aşağıda şimdiki zamanın doğru kullanım şekilleri için gerekli kurallar bulunmaktadır:)
Usually we can just add -ing to the verb:
(Genellikle kelimenin sonuna “ing” eklenmektedir.)
eg. work – working
play – playing
walk – walking
If the base verb ends in consonant – vowel – consonant, we double the last consonant:
(Eğer fiil kökü sessiz harf + sesli harf + sessiz harf ile bitiyorsa sondaki harf çiftlenir.)
eg. stop – stopping
run – running
begin – beginning
If the base verb ends in -ie, we change it to a -y:
(Eğer fiil kökü “-ie” ile bitiyorsa “-y” ile değiştirilir.)
eg. lie – lying
die – dying
If the base verb ends in a vowel + consonant + -e, we remove the -e and add -ing:
(Eğer fiil kökü sesli harf + sessiz harf + “-e” ile bitiyorsa “-e” sislinir ve yerine “-ing” eklenir.)
eg. come – coming
take – taking
Ne yapmak istediğimizden bahsetmek için aşağıdaki yapıları kullanırız.
We use these phrases to talk about what we want to do.
I’d = I would
We use I’d rather to say I want to do this more than something else.
(“I’d rather” bir şey i diğer şeyden fazla yapmak istediğimizi belirmemiz gereken durumlarda kullanılır.)
After would rather we use the infinitive verb without to.
(“Would rather” dan sonra fill “to” eklenmeden kullanılır.)
After would like and want we use the infinitive with to.
NB: would like is more polite than want.(Not: “would like” “want” tan daha kibardır.)
For example:(Örneğin)
What do you want to do tomorrow? (Yarın ne yapmak istersin?)
I want to go sightseeing. (Gezmeye gitmek istiyorum.)
Where would you like to go? (Nereye gitmek isterdin?)
I’d like to go to Buyukada. (Büyükada’ya gitmek isterim.)
Do you want to go to the park? (Parka gitmek ister misin?)
I’d rather stay at home. (Evde kalmayı tercih ederim.)
“Comparatives” ve “Superlatives” sıfatların özel formlarıdır. 2 veya daha fazla şeyi karşılaştırmak için kullanılırlar. Sıfatta bulunan hece sayısına göre yapılış şekilleri değişiklik gösterir.
Comparatives and Superlatives are special forms of adjectives. They are used to compare two or more things.How these forms are created depends on how many syllables there are in the adjective.
If an adjective has one syllable, we add -er to make a comparative and -est to make a superlative.
(Bir sıfat tek heceli ise “-er” eklenerek “comparative” ve “-est” eklenerek “superlative” yapılır.)
eg. old – older – oldest (yaşlı – daha yaşlı – en yaşlı)
big – bigger – biggest (büyük – daha büyük – en büyük)
safe – safer – safest (güvenli – daha güvenli – en güvenli)
NB: If the adjective ends with a consonant + vowel + consonant, we double the last consonant.
(NOT: Eğer sıfat sessiz harf + sesli harf + sessiz harf ile bitiyorsa son sessiz harf 2 kere tekrar edilir.
If the adjective ends in an -e, we just add -r and -st
(Eğer sıfat “-e” ile bitiyorsa “-r” ve “-st” eklenir.)
If an adjective has two syllables and ends in -y, we take away the -y and add -ier to make a comparative and -iest to make a superlative.
(Eğer sıfat 2 heceli ve “-y” ile bitiyorsa, “-y” çıkartılır ve “comparative” için “-ier” , “superlative” için “-iest” eklenir.)
eg. pretty – prettier – prettiest
noisy – noisier – noisiest
happy – happier – happiest
If an adjective has two syllables not ending in -y, or three or more syllables, we put more before the adjective to make a comparative and the most before theadjective to make a superlative.
(Eğer sıfat 2 heceli fakat “-y” ile bitmiyorsa, 3 veya daha fazla heceliyse, sıfattan önce “more” eklenerek “comparative”, “the most” eklenerek “superlative” yapılır:)
eg. modern – more modern – the most modern
expensive – more expensive – the most expensive
comfortable – more comfortable – the most comfortable
There are also some “irregular adjectives” that don’t follow these rules!
(İngilizce’de yukarıda anlatılan kurallara dahil olmayan “düzensiz sıfatlarda” bulunmaktadır!)
eg. bad – worse- the worst
good – better – the best
far – farther – the farthest
We use comparatives to compare two things using than:
(“Comparatives” “than” ile birlikte kullanılarak iki şeyi birbiri ile karşılaştırır.)
eg. Tokyo is more expensive than London. (Tokyo Londra’dan daha pahalı.)
An elephant is bigger than a mouse. (Bir fil bir fareden daha büyüktür.)
My hair is longer than yours. (Benim saçım seninkinden uzun.)
We use superlatives to compare three or more things using in the:
(“Superlatives” “in the” ile birlikte kullanılarak üç veya daha fazla şeyi birbiri ile karşılaştırmak için kullanılır.)
eg. She is the most intelligent person in the family. (O ailedeki en zeki kişi(kız).)
He is the tallest person in the room. (O odadaki en uzun boylu.)
Singapore is the cleanest city in the world. (Singapur dünyadaki en temiz şehir.)
We can also use a possessive pronoun with superlatives instead of the:
(“The” yerine “possessive pronoun” (iyelik zamirleri) de kullanılabilir 🙂
eg. My oldest sister is Amanda. (Benim en büyük kız kardeşim Amanda.)
Maths is his best subject. (Matematik onun en iyi konusu.)
The Nintendo Wii is her newest toy. (Nintendo Wii onun en yeni oyuncağı.)
“A” and “an” signal that the noun modified is indefinite, referring to any member of a group. For example:
(“A” ve “An” bir gruba ait üyelerden herhangi birinden bahsedildiğini gösterir. Örneğin 🙂
-“My daughter really wants “a” dog for Christmas.” This refers to any dog. We don’t know which dog because we haven’t found the dog yet.
(Kızım noel için bir köpek istiyor. “Buradaki “a” herhangi bir köpeği işaret eder. Hangi köpek olduğunu bilmiyoruz çünkü henüz bulmadık.” )
-“Somebody call “a” policeman!” This refers to any policeman. We don’t need a specific policeman; we need any policeman who is available.
(“Biri bir polis çağırsın.” Buradaki “a” herhangi bir polisi ifade eder, belirli bir polise ihtiyacımız yoktur, sadece o an uygun olan bir polis gerekmektedir.)
“When I was at the zoo, I saw “an” elephant!” Here, we’re talking about a single, non-specific thing, in this case an elephant. There are probably several elephants at the zoo, but there’s only one we’re talking about here.
(Hayvanat bahçesindeyken bir fil gördüm. Burada spesifik olmayan tek bir şeyden (filden) bahsediliyor. Hayvanat bahçesinde muhtemelen bir kaç fil vardır, fakat biz bunların içerisindeki bir tanesinden bahsediyoruz. )
Remember, using “a” or “an” depends on the sound that begins the next word. So…
(Unutmayın, “A” ve “An” kullanımı bir sonraki kelimenin başlangıç harfinin sesli veya sessiz (telaffuzundaki) olmasına bağlıdır.)
“a” + singular noun beginning with a consonant: “a” boy; “a” car; “a” bike; “a” zoo; “a” dog (“A” + sessiz harf ile başlayan tekil isimler.)
“an” + singular noun beginning with a vowel: “an” elephant; “an” egg; “an” apple; “an” idiot;”an” orphan (“An” + sesli harf ile başlayan tekil isimler.)
“a” + singular noun beginning with a consonant sound: “a” user (sounds like ‘yoo-zer,’ i.e. begins with a consonant ‘y’ sound, so ‘a’ is used); “a” university; “a” unicycle
(“A” + sesli harf ile başlayan tekil isimler. “User” kelimesi sesli harf ile başlamasına rağmen “a user” olarak kullanılır buradaki özel durum telaffuzun “yuuzer” şeklinde olmasından kaynaklanmaktadır. )
Remember, too, that in English, the indefinite articles are used to indicate membership in a group:
(Unutulmaması gereken diğer bir nokta ise İngilizcede (tanımsız) belirteçler bir gruba üye olma durumunu da göstermektedirler.)
I am “a” teacher. (I am a member of a large group known as teachers.)
(Ben bir öğretmenim. (Öğretmen olarak bilinen büyük bir grubun üyesiyim.))
Brian is “an” Irishman. (Brian is a member of the people known as Irish.)
(Brian bir İrlandalı’dır. (Brian İrlandalılar olarak bilinen halkın bir üyesidir.))
Seiko is “a” practicing Buddhist. (Seiko is a member of the group of people known as Buddhists.)
The definite article is used before singular and plural nouns when the noun is specific or particular. “The” signals that the noun is definite, that it refers to a particular member of a group.
(Tanımlı belirteç spesifik tekil ve çoğul isimlerden önce kullanılır. “The” ismin belirtili (dinleyici tarafından bilinen) olduğunu gösterir, bir grubun bilinen (belirtilen) bir üyesinden bahseder.)
For example: (Örneğin)
“”The” dog that bit me ran away.” Here, we’re talking about a specific dog, the dog that bit me.
(“Beni ısıran köpek kaçtı.” Burada, belirli bir köpekten bahsedilmektedir.)
“I was happy to see “the” policeman who saved my cat!” Here, we’re talking about a particular policeman. Even if we don’t know the policeman’s name, it’s still a particular policeman because it is the one who saved the cat.
(“Kedimi kurtaran polisi görmekten mutlu oldum.” Burada, belirli bir polisten bahsedilmektedir. Polisin adını bilmesek bile, polis kediyi kurtaran “belirli” polistir.)
“I saw “the” elephant at the zoo.” Here, we’re talking about a specific noun. Probably there is only one elephant at the zoo.
(“Hayvanat bahçesindeki fili gördüm.” Burada belirli bir isimden bahsedilmektedir. Muhtemelen hayvanat bahçesinde sadece bir fil bulunmaktadır.)
There are some specific rules for using “the” with geographical nouns.
(Ceografik isimler ile birlikte “The” kullanımında belirli bazı kurallar bulunmaktadır.)
Do not use “the” before:
(Aşağıdaki örneklerden önce “The” kullanmayın)
names of most countries/territories: Italy, Mexico, Bolivia; however, the Netherlands,the Dominican Republic, the Philippines, the United States (Ülke isimlerinden önce)
names of cities, towns, or states: Seoul, Manitoba, Miami (Şehir isimlerinden önce)
names of streets: Washington Blvd., Main St. (Sokak isimlerinden önce)
names of lakes and bays: Lake Titicaca, Lake Erie except with a group of lakes likethe Great Lakes (Göl ve körfez isimlerinden önce)
names of mountains: Mount Everest, Mount Fuji except with ranges of mountains like “the” Andes or “the” Rockies or unusual names like “the” Matterhorn (Dağisimlerinden önce)
names of continents (Asia, Europe) (Kıta isimlerinden önce)
names of islands (Easter Island, Maui, Key West) except with island chains like “the” Aleutians, “the” Hebrides, or “the” Canary Islands (Ada isimlerinden önce)
Do use “the” before: (Aşağıdaki örneklerden önce “The” kullanın)
names of rivers, oceans and seas: “the” Nile, “the” Pacific (Nehir okyanus ve deniz isimlerinden önce)
points on the globe: “the” Equator, “the” North Pole (Dünya üzerinde belirli noktalardan önce)
geographical areas: “the” Middle East, “the” West (Coğrafik alanlardan önce)
deserts, forests, gulfs, and peninsulas: “the” Sahara, “the” Persian Gulf, “the” Black Forest, “the” Iberian Peninsula (Çöl, orman ve yarım adalardan önce)
Some common types of nouns that don’t take an article are:
(Belirteç almayan bazı yaygın isimler aşağıdaki gibidir:)
Names of languages and nationalities: Chinese, English, Spanish, Russian (Dil ve milletler)
Names of sports: volleyball, hockey, baseball (Spor adlı isimleri)
Names of academic subjects: mathematics, biology, history, computer science (Akademik konu adları)
İngilizce’de fiiller zamanlarına göre aldıkları takıların değişimine bağlı olarak düzenli ve düzensiz olarak isimlendirilirler.Basit geçmiş zamanda düzenli fiiller (regular verbs) “-ed”, “-d”, “ied” eklenerek değiştirilirler.
In English some verbs are regular and others are irregular depending on how they change with a tense.In the Past Simple, regular verbs change by adding an -ed, -d, or -ied.
If the verb ends in a consonant, we add -ed.
(Eğer fiil sesli harf ile bitiyorsa -ed eklenir.)
eg. start – started
finish – finished
work – worked
If a verb ends in -e, we simply add -d.
(Eğer fiil -e ile bitiyorsa basitçe “-d” eklenir.)
eg. live – lived
create – created
phone – phoned
If a verb ends in a consonant + y, we change the y to -ied.
(Eğer bir fiil sessiz harf + y ile bitiyorsa, sondaki “-y” “-ied” ile değiştirilir. )
eg. study – studied
marry – married
try – tried
NB: If the verb ends in a vowel + y, we just add -ed.
(Not: Eğer fiil sesli harf + -y ile bitiyorsa sadece “-ed” eklenir.)
eg. play – played
stay – stayed
If a verb ends in a consonant + vowel + consonant, we double the last consonant and add -ed. (Eğer bir fiil sessiz harf + sesli harf + sessiz harf ile bitiyorsa, sondaki sessiz harf tekrar edilir ve “-ed” eklenir.)
eg. stop – stopped
rob – robbed
There are no rules for irregular verbs! You must learn them!
(Düzensiz fiiller için herhangi bir kural bulunmadığından onları öğrenmek zorundasınız!)
eg. break – broke
buy – bought
come – came
cost – cost
drink – drank
eat – ate
fly – flew
give – gave
go – went
know – knew
meet – met
say – said
see – saw
sit – sat
swim – swam
think – thought
write – wrote
Geçmişte başlamış ve bitmiş olan spesifik olarak zamanı bilinen olayları anlatmak için kullanılır. “Be” fiili dışında tüm özneler aynı fiil çekimini alırlar.
Use the past simple to talk about finished actions which took place at a specified time in the past. Notice that all subjects take the same conjugation of the verb except for be.
I/he/she/it + WAS / WASN’T
you/we/they + WERE / WEREN’T
eg. I was born in 1970. (1970’te doğdum.)
She wasn’t at work yesterday. (O dün işte değildi.)
You were ill last week. (Sen geçen hafta hastaydın.)
They weren’t at school this morning. (Onlar bu sabah okulda değildi.)
It was a beautiful day yesterday. (Dün güzel bir gündü.)
(Question word) + was/were + subject
eg. When was she in london? (O ne zaman Londra’daydı?)
Where were you yesterday? (Dün neredeydin?)
Were you at the party? (Partide miydin?)
Was the weather good? (Hava güzel miydi?)
Was there a lot of food? (Orda çok yemek var mıydı?)
For yes/no questions with to be in the past simple we use short answers: (“To be” ile “Yes/No” geçmiş zaman soru formlarında kısa cevaplar kullanılır.)
Yes, I was./ No, I wasn’t.
Yes, you were./ No, you weren’t.
Yes, it was./ No, it wasn’t
Yes, there was./ No, there wasn’t.
Other verbs in the Past Simple (Geçmiş zamanda diğer fiiller)
Regular verbs end in -ed: (“-ed” ile biten düzenli fiiller)
visit – visited
enjoy – enjoyed
Irregular verbs have various forms and each verb needs to be learned.
(Düzensiz fiiller çeşitli biçimlerdedir ve her birinin ayrı ayrı öğrenilmesi gerekir.)
see – saw
think – thought
The following time signifiers often indicate a specific point in time:
(Aşağıdaki örnekler sıklıkla zaman içerisinde belirli bir aralığı işaret ederler.)
last (son – önceki – geçen)
ago (önce)
in … (plus a year or month) (bir yıl veya ay içerisinde)
yesterday (dün)
when … (plus a phrase) (deyim ile kullanılan “when”)
Subject + past form of verb + object(s) + time
Examples: (örnekler)
They flew to Chicago last month. (Onlar geçen ay Chicago’ya uçtular.)
Peter completed his course three weeks ago. (Peter kursunu 3 hafta önce bitirdi.)
Negative Form: we use the auxiliary verb DID
(Olumsuz cümle yapısı – Yardımcı fiil “did” ile birlikte kullanılır)
Subject + did + not + base form of verb + object(s) + (time)
Examples: (örnekler)
They didn’t go to the party last night. (Onlar geçen gece partiye gitmediler.)
She didn’t understand the question. (O soruyu anlamadı.)
Question Form: (Soru yapısı)
(Question word) + did + subject + base form of verb + (object(s))+ (time)?
Examples: (örnekler)
Where did you study French? (Fransızca eğitimini nerede aldın?)
When did you arrive last week? (Geçen hafta ne zaman vardın (geldin)?)
Did you visit Paris last month? (Geçen ay Paris’e gittin mi?)
Very, really, quite, too sıfatlarla beraber nicelik – miktar belirtici (quantifier) olarak, bir şeyin ne kadar büyük, ne kadar güzel, ne kadar eski olduğunu belirtmek için kullanılır.
We use very, really, quite and too with adjectives as quantifiers, to say how big or how beautiful or how old something is.Very, really, quite and too come after the verb be and before adjectives.
For example: (Örneğin)
The house is very big. (Ev çok büyük.)
That’s a really beautiful dress. (Gerçekten güzel bir elbise.)
The watch is quite expensive. (Saat epey pahalı.)
The room is too small. (Oda çok küçük.)
Quite = a bit, a little (“Quite” bir miktar anlamında kullanılır.)
Very / really = a lot (“Very” ve “Really” çok anlamına gelir.)
Too has a negative meaning. It means more than you want.
(“Too” çok fazla (istediğinizden – gerekenden çok fazlası) anlamında negatif olarak kullanılır.)
NB: We don’t use too to mean very very:
(Not: İngilizce’de “Too” very very anlamında kullanılmaz.)
She’s really happy. NOT She’s too happy.
Sıfatlar “isimleri” (nouns) tanımlamak için kullanılırlar. Yeni bir sıfat öğrendiğinizde eğer varsa karşıtını da öğrenmeniz gerekir.
We use adjectives to describe nouns. When you learn a new adjective, you should learn its opposite if it has one.
For example: (Örneğin)
new – old (Yeni – Eski)
good – bad (İyi – Kötü)
cheap – expensive (Ucuz – Pahalı)
beautiful – ugly (Güzel – Çirkin)
easy – difficult (Kolay – Zor)
big – small (Büyük – Küçük)
long – short (Uzun – Kısa)
fast – slow (Hızlı – Yavaş)
young – old (Genç – Yaşlı)
right – wrong (Doğru – Yanlış)
happy – sad (Mutlu – Üzgün)
poor – rich (Fakir – Zengin)
hot – cold (Sıcak – Soğuk)
noisy – quiet (Gürültülü – Sessiz)
short – tall (Kısa – Uzun)
boring – interesting (Sıkıcı – İlgi çekici)
clean – dirty (Temiz – Kirli)
crowded – empty (Kalabalık – Boş)
intelligent – stupid (Zeki – Salak)
Adjectives come after the verb be: (“Be” fiilinden sonra gelen sıfatlar)
eg. She’s old. (O yaşlı.)
It’s interesting. ((O) ilgi çekici.)
I’m happy. (Bne mutluyum.)
Adjectives come before a noun: (İsimden önce gelen sıfatlar)
eg. It’s a beautiful dress. (O güzel bir elbise.)
She’s an intelligent woman. (O zeki bir kadın.)
That’s the right answer. ( (O) doğru cevap.)
Adjectives aren’t plural with plural nouns: (Sıfatlar çoğul isimler ile beraber çoğullaşmazlar)
eg. Those are my new shoes. (Şunlar benim yeni ayakkabılarım.)
Ferraris are fast cars. (Ferrariler hızlı arabalardır.)
They are good students. (Onlar iyi öğrenciler.)
How many (ne kadar) çoğul sayılabilir isimler ile birlikte kullanılır.
We use How many…? with plural countable nouns.
For example: (Örneğin)
How many people are in the classroom? (Sınıfta kaç kişi(ler) var?)
How many bedrooms are there? (Orada kaç yatak odası(ları) var?)
How many eggs are in the fridge? (Dolapta kaç yumurta(lar) var?)
We use How much…? with uncountable nouns.
(How much (ne kadar) sayılamayan isimler ile birlikte kullanılır.)
For example: (Örneğin)
How much furniture have you got? (Ne kadar mobilyan var?)
How much money do you need? (Ne kadar paraya ihtiyacın var?)
How much rice is in the cupboard? (Dolapta ne kadar pirinç var?)
We use some in positive sentences with plural countable nouns and uncountable nouns.
(“Some” sayılabilir çoğul isimlerle birlikte olumlu cümleler içerisinde kullanılır.)
For example: (Örneğin)
There are some chairs in the kitchen. (Mutfakta bir kaç sandalye var.)
I’d like some information. (Bir parça (biraz) bilgi almak isterim.)
There is some ice cream in the freezer. (Buzdolabında biraz dondunma var.)
We use any in negatives and questions with plural countable nouns and uncountable nouns.
(“Any” olumsuz ve soru cümlelerinde sayılabilir ve sayılamaz isimler ile birlikte kullanılır.)
For example: (Örneğin)
We haven’t got any children. (Bizim (hiç) çocuğumuz yok.)
I haven’t got any money. (Hiç param yok.)
Are there any shops? (Oralarda (hiç) market var (bulunur mu) mı?)
Is there any furniture? (Orada hiç mobilya var mı?)
NB: We cannot use some or any with singular countable nouns. We must use a or an.
(Not : Sayılabilir tekil isimler ile “some” ve “any” kullanılmaz bunun yerine “a” veya “an” kullanılmalıdır.)
eg. There’s an oven in the kitchen. (Mutfakta bir fırın var.)
There isn’t a TV. (Orada bir TV yok.)
Has it got a shower? (O (bir) duş aldı mı?)
Sayılabilir isimleri tanımak kolaydır. Onlar sayılabilen isimlerdir. Örneğin “kalem”. Kalemleri sayabiliriz. Bir, iki, üç veya daha fazla kaleme sahip olabiliriz.
Countable nouns are easy to recognize. They are things that we can count. For example: “pen”. We can count pens. We can have one, two, three or more pens.
dog, cat, animal, man, person (Köpek, kedi, hayvan, erkek, kişi)
bottle, box, litre (Şişe, kutu, litre)
coin, note, dollar (Bozuk para, kağıt para, dolar)
cup, plate, fork (cup, tabak, çatal)
table, chair, suitcase, bag (Masa, sandalye, bavul, çanta)
My dog is playing. (Köpeğim oyun oynuyor.)
My dogs are hungry. (Köpeklerimin karnı aç.)
We can use the indefinite article a/an with countable nouns:
(Sayılabilir isimler ile birlikte belirtisiz article kullanabiliriz:)
A dog is an animal. (Köpek bir hayvandır.)
When a countable noun is singular, we must use a word like a / the / my / this with it:
(Sayılabilir isim tekil halinde ise mutlaka a / the / my / this ile birlikte kullanılmalıdır.)
I want an orange. (not I want orange.) (Bir portakal istiyorum. (Portakal istiyorum değil))
Where is my bottle? (not Where is bottle?) (Şişem nerde? (Şişe nerde değil))
When a countable noun is plural, we can use it alone:(Sayılabilir isim çoğul halinde ise tek başına kullanılabilirler:)
I like oranges. (Portakal(ları) severim.)
Bottles can break. (Şişe(ler) kırılabilir.)
NB: “People” is countable. “People” is the plural of “person”. We can count people:
(Not : “İnsanlar” sayılabilirdir. “İnsanlar / kişiler” “kişi”nin çoğuludur. İnsanları sayabiliriz 🙂
There is one person here. (Burada bir kişi var.)
There are three people here. (Burada 3 kişi(ler) var.)
Uncountable nouns are things we cannot count. For example, we cannot count “milk”. We can count “bottles of milk” or “litres of milk”, but we cannot count “milk” itself. Here are some more uncountable nouns:
(“Sayılamayan isimler” sayamadığımız şeyleri belirtir. Örneğin sütü sayamayız. Şişe ve litre olarak sayılabilmesine rağmen sütü kendi başına sayamayız. Sayılamaz isim örnekleri 🙂
music, art, love, happiness (Müzik, sanat, sevgi, mutluluk)
advice, information, news (tavsiye, bilgi, haber)
furniture, luggage (Mobilya, bavul)
rice, sugar, butter, water (pirinç, şeker, yağ, su)
electricity, gas, power (elektrik, gaz, güç)
money, currency (para, kur)
We usually treat uncountable nouns as singular. We use a singular verb. For example:
(Genellikle sayılamayan isimlere tekil sayılabilir isim olarak muamele edilir. Tekil fiil kullanılır. Örneğin 🙂
This news is very important. (Bu haber çok önemli.)
Your luggage looks heavy. (Bagajın ağır görünüyor.)
We do not usually use the indefinite article a/an with uncountable nouns. We cannot say “an information” or “a music”. But we can say a something of:
(Sayılamaz isimlerle belirsiz article (a / an) kullanılmaz. İngilizce’de “bir bilgi” veya “bir müzik” diyemeyiz fakat bir “parça” …. olarak kullanabiliriz.)
a piece of news. (Bir parça haber.)
a bottle of water. (Bir şişe su.)
a grain of rice. (Bir tane pirinç)
When you learn a new word, it’s a good idea to learn whether it’s countable or uncountable!
(Yeni bir kelime öğrendiğinizde onun sayılabilir veya sayılamaz olduğunu öğrenmek iyi bir fikir olabilir.)
İngilizce’de nazikçe istekte bulunmak için I’d like (I would like), Can I have? veya Could I have istekleri kullanılır.
In English we use I’d like… (= I would like…) or Can I have…? or Could I have…? for polite requests (when we are asking for something we want).
For example: (Örneğin)
I’d like a bottle of water, please. (Bir şişe su istiyorum, lütfen.)
Can I have the bill, please? (Hesabı alabilir miyim lütfen?)
Could I have the chicken salad, please? (Tavuk salatasını alabilir miyim lütfen?)
We use Would you like…? for offers (when we want to give something or help someone.)
(Would you like tekliflerde kullanılır (Birine bir şey vermek veya yardım etmek istediğimizde.))
For example: (Örneğin)
Would you like a drink? (Bir içki ister misin?)
Would you like cheese in your burger? (Burgerinde peynir ister misin?)
Would you like a cup of tea? (Bir bardak çay ister misin?)
NB: Would you like has the same meaning as Do you want but is a more polite way of offering something!
(Not: “Would you like” ve “Do you want” aynı anlama sahiptir fakat “Would you like” bir şey teklif etmenin daha nazik yoludur!)
Bir şeyi ne sıklıkla yaptığımızı belirtmek için sıklık zarfları kullanılır. Sıklık zarfları genellikle “geniş zaman” ile kullanılır çünkü tekrar eden veya rutin etkinlikleri belirtmek amaçlı olarak kullanılmaktadırlar.
Use adverbs of frequency to say how often you do something. Adverbs of frequency are often used with the present simple because they indicate repeated or routine activities.
For example: (Örneğin)
They often go out for dinner. (Onlar sıklıkla akşam yemeği için dışarı giderler.)
Adverbs of frequency include (form most often to least often): (En sıktan en seyreğe kadar sıklık zarfları)
always (Daima – sürekli)
usually (Genellikle)
often (Sık sık)
sometimes (Zaman zaman)
occasionally (Arada bir)
seldom (Nadiren – seyrek)
rarely (Çok seyrek)
never (Asla)
Where do they come in a sentence? (Cümlede nereye geliyorlar?)
1. If the sentence has one verb in it (e.g. no auxiliary verb) we usually put the adverb in the middle of the sentence, i.e. after the subject and before the verb:
(1. Eğer cümlede sadece bir fiil bulunuyorsa zarf genellikle cümlenin ortasına yerleştirilir, örnek; özneden sonra fiilden önce.)
Tom usually goes to work by car. (Tom işe genellikle arabayla gider.)
2. The adverb usually comes after the verb “be”:
(2. Zarf genellikle “be” olmak fiilinden sonra gelir:)
Anne is often late. (Anne sıklıkla geç kalır.)
3. If the sentence has more than one verb in it (e.g. auxiliary verb) we usually put the adverb after the first part of the verb:
(3. Eğer cümlede birden fazla fiil bulunuyorsa (yardımcı fiil ile birlikte), zarf genellikle fiilin birinci bölümünden sonra eklenir 🙂
Mike doesn’t usually smoke. (Mike genellikle sigara içmez.)
I have never been to India. (Hindistan’da hiç bulunmadım.)
4. When using adverbs of frequency in the question form, put the adverb before the main verb.
(4. Sıklık zarfı soru forumunda kullanılırken, zarfı ana fiilden önce kullanın.)
Do you often go to the cinema? (Sık sık sinemaya gider misin?)
İngilizce’de geniş zaman alışkanlıklar ve günlük rutin hakkında konuşmak için kullanılır.
In English we use the Present Simple tense to talk about habits and daily routine.
For example: (Örneğin)
I wake up at 6:30 in the morning. I get up at 6:45. I take a shower, get dressed and put on make-up. Then I have breakfast with my family. For breakfast I have cereal, fruit and toast. I brush my teeth and put on my coat and shoes. I leave the house at about 8. I take the bus to work and arrive at 8:45. I start work at 9. At 11:30 I have a coffee break and at 1pm I have lunch. I eat lunch in the office canteen. At 5 I finish work and get the bus home. When I get home I cook dinner. In the evening I watch TV and go to bed at 11.
(Sabah 6.30’da uyanırım. 6.45’te ayağa kalkarım. Duş alırım, giyinirim ve makyajımı yaparım ve ailemle beraber kahvaltı yaparım. Kahvaltıda cereal, meyva ve kızarmış ekmek yerim. Dişlerimi fırçalar, paltomu ve ayakkabılarımı giyerim. Saat 8’de evden ayrılırım. Otobüse biner ve 8.45’te işe varırım. Çalışmaya 9’da başlarım. 11.30’ta kahve arası veririm ve 1’de öğlen yemeğimi yerim. Öğle yemeğimi ofis kantininde yerim. 5’te çalışmayı bitirir ve eve gitmek için otobüse binerim. Eve gittiğimde akşam yemeğini yaparım. Akşamları televizyon izler ve 11’de yatağa giderim.)
NB: In the third person, an ‘s’ is added to the verb form. (Not : 3. tekil şahıslar için fiile “s” takısı getirilir.)
For example: (Örneğin)
She wakes up at 9 o’clock, takes a shower, gets dressed and runs out the door at 9:30. She buys breakfast on her way to work.(O 9’de kalkar, duş alır, giyinir ve 9.30’da kapıdan çıkar. O işe gidiş yolunda kahvaltı (satın) alır.)
İngilizce’de edatlar hareket kavramını ifade etmek amaçlı kullanılır.
In English, we use prepositions to describe notions of movement.
For example: (Örneğin)
across – from one side to the other side eg. She swam across the river. (O nehrin karşısına (karşı tarafına) yüzdü.)
along – in a line; from one point to another eg. They’re walking along the beach. (Onlar sahil boyunca yürüyor.)
down – from high to low eg. He ran down the hill. (O tepeden aşağı koştu.)
into – entering something eg. The boy climbed into a box. (Çocuk bir kutunun içine tırmandı.)
off – away from something eg. The cat jumped off the wall. (Kedi duvardan (uzağa) atladı.)
onto – moving to a place eg. The passengers stepped onto the platform. (Yolcular platformun üzerinde yürüdü.)
out of – leaving something eg. The bird flew out of its cage. (Kuş kafesinden dışarı uçtu.)
over – above something eg. The pedestrian walked over the bridge. (Yayalar köprünün üzerinde yürüdü.)
past – going near something eg. She walks past the post office on her way to work. (İşe gidiş yolunda o postanenin yanından geçer.)
round – moving in a circle eg. Go round the monument and straight ahead to the park. (Anıtın etrafından dön ve parka düz git.)
through – going from one point to another in the middle of something eg. You shouldn’t walk through the park at night. (Geceleri parkın içinden geçmemelisin.)
to – towards something eg. I’m going to Australia for a holiday next month. (Önümüzdeki ay Avustralya’ya tatile gidiyorum.)
Yer kavramlarını ifade etmek için, İngilizce’de aşağıdaki edatlar kullanılır :
To express notions of place, English uses the following prepositions:
in – to express something contained (İçinde -Bir şeyin içerildiğini ifade etmek)
on – to talk about the surface (Üzerinde – Bir şeyin başka bir şeyin yüzeyinde olduğunu ifade etmek)
at – to talk about a general vicinity (de – da – Bir şeyin genel konumunu belirtmek)
For example: (Örneğin)
There is a wasp in the room. (Odada (içinde) bir yaban arısı var.)
I left your keys on the table. (Anahtarlarını masanın üzerine bıraktım.)
She was waiting at the corner. (O köşede bekliyordu.)
There are also many other prepositions to describe where something is!
(Bir şeylerin nerede olduğunu belirtmek için kullanılan bir çok edat bulunur!)
above – higher than something eg. The picture hangs above my bed. (Resim yatağımın (üzerinde – yukarısında) asılı.)
behind – at the back of eg. The coats are behind the door. (Paltolar kapının arkasında.)
between – in the middle of two things eg. The cafe is between the supermarket and the library. (Cafe süpermarket ile kütüphanenin arasında.)
near – close to eg. Our house is near the school. (Bizim ev okula yakın.)
in front of – opposite of behind eg. The coffee table is in front of the sofa. (Kahve masası koltuğun önünde.)
next to – beside eg. the plant is next to the window. (Bitki pencerenin yanında.)
opposite – facing on the other side eg. The police stood opposite the protesters. (Polis göstericilerin karşısında durdu.)
under – below something eg. The cat sat under the table. (Kedi masanın altında oturdu.)
“Have” ve “Have got” arasındaki fark kafa karıştırıcı olabilir.
The differences between ‘have’ and ‘have got’ can be confusing.
‘Have’ and ‘Have got’ are used for possession.
(“Have” ve “Have got” sahiplik / aidiyet belitmek için kullanılır.)
Example:(Önrnekler:)
Jack has got a beautiful house. OR Jack has a beautiful house. (“Jack güzel bir eve sahip.” veya “Jack güzel bir eve sahip.”)
Only ‘have’ is used when talking about actions.
(Sadece “have” bir eylem hakkında konuşulurken kullanılır.)
Example:(Önrnekler:)
I usually have breakfast at 8 o’clock. NOT I usually have got breakfast at 8 o’clock. (Genellikle sekizde kahvaltı ederim. Bu durumda “have got” kullanılmaz.)
The question form for ‘have’ follows regular present simple:
(Soru formunda “have” geniş zamanı takip eder.)
Example:(Önrnekler:)
Do you have a fast car? NOT Have you a fast car?
‘Have’ and ‘Have got’ are only used in the present simple. Use ‘have’ for the past simple or future forms.
Example: She had a copy of that book.
There is no contracted form for ‘Have’ in the positive form. The contracted form is used for ‘have got’
Example: I have a red bicycle. OR I’ve got a red bicycle. NOT I’ve a red bicycle.
Functions:
1. We use ‘have got’ and ‘have’ to talk about possession.
I’ve got a new house / I have a new house.
Has she got a car? / Does she have a car?
2. We use ‘have got’ and ‘have’ to talk about relationships.
Have you got a girlfriend? / Do you have a girlfriend?
He’s got three brothers / He has three brothers.
3. We use have got and have to talk about illnesses.
I’ve got a bad cold / I have a bad cold.
4. We use have got and have to talk about characteristics.
Her office has got a nice view / Her office has a nice view.
Why has he got a tattoo? / Why does he have a tattoo?
‘Have got’ is more common and sounds more natural in informal language.
Yes / no sorularına verilen negatif cevaplarda “auxiliary” sıklıkla bitişik (kısaltımış olarak) kullanılır, “auxiliary” olumlu cevaplarda asla bitiştirilerek yazılmaz.
Short answers to yes/no questions are formed using the same auxiliary verb used in the question with the appropriate subject pronoun. We often use the contracted form of the auxiliary in the negative response, but never in the positive.
Is he from London? – Yes, he is./ No, he isn’t. (O Londra’dan mı?)
Are the boys at your school? – Yes, they are./ No, they aren’t. (Çocuklar senin okulunda mı?)
Can you play ice-hockey? – Yes, I can./ No, I can’t. (Buz hokeyi oynayabilir misin?)
Have we got ketchup? – Yes, we have./ No, we haven’t. (Ketçabımız var mı?)
Do they live in a flat? – Yes, they do./ No, they don’t. (Onlar bir dairede mi yaşıyorlar?)
Does he work in an office? – Yes, he does./ No, he doesn’t. (O bir ofiste mi çalışıyor?)
Did it rain yesterday? – Yes, it did./ No, it didn’t. (Dün yağmur yağdı mı?)
Are they writing a test now? – Yes, they are/ No, they aren’t. (Şu an test mi yazıyorlar?)
Has she been waiting long? – Yes, she has./ No, she hasn’t. (O uzun zamandır mı bekliyor?)
Is he going to see his sister? – Yes, he is./ No, he isn’t. (O kız kardeşini görmeye mi gidiyor?)
Will we arrive on time? – Yes, we will./ No, we won’t. (O zamanında yetişecek mi?)
Çoğu soru formu nesne (object) soruları şeklindedir. Başka bir değişle, nesne hakkında sorular sorarlar.
Most questions are object questions. In other words, they ask about an object.
Example:(Örneğin:)
Where do you live? (Nerede yaşıyorsun?)
However, there are also subject questions. Questions we ask to find out about the subject. These questions are asked using ‘who’, ‘what’ and ‘which’.
(Aynı zamanda nesne soru şeklide bulunmaktadır. Sorulan soru özneyi bulmaya yöneliktir. Bu sorular “who” (kim), “what” (ne), “which” (hangi) kelimeleri kullanılarak sorulur.)
Example:(Örneğin:)
Who plays football in this class? (Bu sınıfta kim futbol oynuyor?)
The basic word order for object questions with question words is:
(“Object Questions” (nesne soruları) için soru formu aşağıdaki gibidir:)
eg. Where do you live? (Nerede yaşıyorsun?)
What is he doing? (O ne yapıyor?)
When did you meet her? (Onunla ne zaman buluştun?)
The word order for subject questions with question words is:
(“Subject questions” için dizilim aşağıdaki gibidir 🙂
eg. Who loves you? (Seni kim Sever?)
Which car will arrive first? (Hangi araba ilk olarak gelecek?)
What film would you like to see? (Ne filmi izlemek isterdin?)
NB: The question word alone is often the subject.
Soru kelimeleri nitelik, zamanlar, mekanlar, insanlar vb. gibi spesifik sorular sormak için kullanılırlar. Yes / No (Evet / Hayır) sorularından farklıdırlar
Question words are used to ask about specific qualities, times, places, people, etc. They are different from yes / no questions
Do you live in France? (Fransa’da mı yaşıyorsun?)
Who (Kim)
Use: Asking about people. (Kullanım : İnsanlar hakkında sorular)
Examples: (Örnekler)
Who do you like? (Kimi beğenirsin?)
Who studies Russian? (Kim Rusça öğreniyor?)
What (Ne)
Use: Asking about things or activities. (Kullanım : Nesneler ve etkinlikler hakkında sorular sorar.)
Examples: (Örnekler)
What does he do at weekends? (Haftasonları (o) ne yapar?)
What is that? (Şu nedir?)
What kind of / type of (Ne çeşit)
Use: Asking about specific things or characteristics. (Kullanım : Belirli şeyler veya özellikler hakkında sorular sorar.)
Examples: (Örnekler)
What type of car do you drive? (Ne tür bir araba kullanıyorsun?)
What kind of person is he? (O nasıl (ne çeşit) biridir?)
What time (Ne zaman)
Use: Asking for a specific time (Kullanım : Spefisik bir zaman hakkında sorular sorar.)
Examples: (Örnekler)
What time is it? (Saat kaç?)
What time does the show begin? (Gösteri ne zaman başlıyor?)
What … like (ne gibi / nasıl)
Use: Asking about characteristics. (Kullanım : Özellikler (durum) hakkında sorular sorar.)
Examples: (Örnekler)
What was the weather like? (Hava nasıldı?)
What is Mary like? (Mary neye benzer?)
When (Ne zaman)
Use: Asking about general or specific times. (Kullanım : Genel veya belirli bir zaman hakkında sorular sorar.)
Examples: (Örnekler)
When do you like going out? (Ne zaman dışarı çıkmak istersin?)
When does the bus leave? (Otobüs ne zaman kalkıyor?)
Where (Neresi / nereden / nereye / nerede)
Use: Asking about places. (Kullanım : Mekanlar hakkında sorular sorar.)
Examples: (Örnekler)
Where do you live? (Nerede yaşıyorsun?)
Where did you go on vacation? (Tatilde nereye gittin?)
How (Nasıl)
Use: Combined with many words to ask questions about specific characteristics, qualities, quantities, etc. (Kullanım : Bir çok diğer kelime ile birleşerek spesifik özellikler, nitelikler, nicelikler vb. hakkında sorular sorar.)
For example: How much (price, quantity), How long (length), How often (frequency). (Örneğin : Ne kadar (fiyat, miktar), Ne kadar uzun (uzunluk), Ne kadar sürede (sıklık).)
Examples: (Örnekler)
How often do you go to the movies? (Ne kadar sık film izlemeye gidersin?)
How long was the film? (Film ne kadar sürdü?)
How much does it cost? (Ne kadar tutar?)
Which (Hangi / hangisi)
Use: Asking to specify a thing or person from a number of things or people. (Kullanım : Bir nesneyi veya bir kişiyi diğerlerinden ayırmak için sorular sorar.)
Examples: (Örnekler)
Which book did you buy? (Hangi kitabı aldın?)
Which boy won the race? (Yarışı hangi çocuk kazandı?)
İngilizcede dört çeşit “pronoun” (zamir) bulunur.
There are four types of pronouns: Subject Pronouns, Object Pronouns, Possessive Pronouns and Demonstrative Pronouns.
Here is a list and explanation showing the different types of pronouns:(Değişik zamir çeşitlerini gösteren listeyi inceleyin 🙂
Subject Pronouns – I, you, he, she, it, we, you, they function as the subject of a sentence:
(Özne (Şahıs) Zamirleri – Ben, Sen, O, Biz, Siz, Onlar cümlede özne işlemi görürler.)
I live in New York. (New York’ta yaşarım.)
Do you like playing tennis? (Tenis oynamayı sever misin?)
He doesn’t want to come this evening. (O bu akşam gelmek istemiyor.)
She works in London. (O Londra’da çalışır.)
It won’t be easy. (Kolay olmayacak.)
We are studying pronouns at the moment. (Biz şu an zamirlere çalışıyoruz.)
You went to Paris last year, didn’t you? (Sen geçen sene Paris’e gittin, değil mi?)
They bought a new car last month. (Onlar geçen ay yeni bir araba aldılar.)
Object Pronouns – me, you, him, her, it, us, you, them serve as the object of a verb.
(Nesne zamirleri – (Beni, bana), (Seni, sana), (Onu, ona),(Bizi, bize), (Sizi, Size), (Onları,onlara)
Give me the book. (Bana kitabı ver.)
He told you to come tonight. (O sana bu gece gelmeni söyledi.)
She asked him to help. (O ondan yardım istedi.)
They visited her when they came to New York. (Onlar New York’a geldiklerinde onu ziyaret ettiler.)
She bought it at the store. (O onu mağazada aldı.)
He picked us up at the airport. (O bizi hava alanından aldı.)
The teacher asked you to finish your homework. (Öğretmen sana ödevini bitirmeni söyledi.)
I invited them to a party. (Ben onları partiye çağırdım.)
Possessive Pronouns – mine, yours, his, hers, its, ours, yours, theirs show that something belongs to someone. Note that the possessive pronouns are similar to possessive adjectives (my, his, her). The difference is that the object follows the possessive adjective but does not follow the possessive pronoun.
(Aidiyet zamirleri – benim, senin, onun, bizim, sizin, onların birşeyin kime ait olduğunu gösterir.)
For example – Possessive Pronoun: That book is mine.
– Possessive Adjective: That is my book.
That house is mine. (Şu ev benim.)
This is yours. (Bu senin.)
I’m sorry, that’s his. (Üzgünüm, bu onun.)
Those books are hers. (Bu kitaplar onun.)
Those students are ours. (Şu öğrenciler bizim.)
Look over there, those seats are yours. (Tam şuraya bak, şu koltuklar sizin.)
Theirs will be green. (Onlarınki yeşil olacak.)
Demonstrative Pronouns – this, that, these, those refer to things. ‘this’ and ‘these’ refer to something that is near. ‘that’ and ‘those’ refer to things that are farther away.
(İşaret Zamirleri – bu, şu, bunlar, şunlar “şey”leri işaret ederler. “This” (bu) ve “these” (bunlar) yakındaki şeyleri işaret eder. “That” (Şu) ve “Those” (Şunlar) daha uzaktaki şeyleri işaret eder.)
This is my house. (Bu benim evim.)
That is our car over there. (Şurdaki senin araban)
These are my colleagues in this room. (Bunlar benim bu odada iş arkadaşlarım.)
Those are beautiful flowers in the next field.
Possessive adjectives – my, your, his, her, its, our, your, their are often confused with possessive pronouns. The possessive adjective modifies the noun following it in order to show possession.
(İyelik sıfatları – benim, senin, onun, bizim, sizin, onların sıklıkla aidiyet zamirleri ile karıştırılırlar. İyelik sıfatları bir “ismi” (noun) niteleyerek aidiyet belirtir.)
I’ll get my books. (Kitaplarımı alacağım.)
Is that your car over there? (Şurdaki senin araban mı?)
That is his teacher, Mr Jones. (Şu onun öğrenmeni, Jones Bey.)
I want to go to her store. (Onun mağazasına gitmek istiyorum.)
Its color is red. (Onun rengi kırmızı.)
Can we bring our children? (Çocuklarımızı getirebilir miyiz?)
You are welcome to invite your husbands. (Kocalarınızı memnuniyetle davet edebilirsiniz.)
They bought their children a lot of presents. (Çocuklarına bir çok hediye almışlar.)
Belirli fiiller ile beraber kullanılan yaygın sözcük ve ifadeleri öğrenmekte fayda vardır.Bunlar eşdizimliler olarak tabir edilirler.
It is useful to learn common words and phrases that go together with particular verbs. These are called collocations.
For example: (Örneğin:)
book (rezervasyon yapmak)
– a flight (bir uçuş)
– a hotel room (bir otel odası)
– a table (at a restaurant) (bir masa (bir lokantada))
rent (kiralamak)
– a motorbike (bir motorsiklet)
– a car (bir araba)
– an apartment (bir apartman dairesi)
get (etmek)
– home (eve gitmek)
– a taxi (bir taksi bulmak)
– a bus (bir otobüs bulmak)
– a job (bir iş bulmak)
– a degree (bir derece edinmek)
– fit (formda olmak)
stay (kalmak)
– with you (senin ile)
– in Australia (Avustralya’da)
– in a hotel (bir otelde)
– at home (evde)
play (oynamak)
– football (futbol)
– chess (satranç)
– volleyball (voleybol)
have (yapmak)
– dinner (akşam yemeği)
– a shower (duş)
– a picnic (bir piknik)
– a holiday (bir tatil)
– fun (bir eğlence)
write (yazmak)
– a book (bir kitap)
– a letter (bir mektup)
– an email (bir elektronik posta)
go (gitmek)
– for a walk (bir yürüyüşe)
– fishing (balık tutmaya)
– to the beach (plaja)
study (öğrenmek)
– English (İngilizce)
– at university (üniversitede)
– law (hukuk)
work (çalışmak)
– less (daha az)
– harder daha sıkı
do (yapmak)
– exercise (egzersiz)
– homework (ev ödevi)
– housework (ev işi)
– a course (bir kursa katılmak)
lose (kaybetmek)
– weight (ağırlık)
– three kilos (üç kilo)
– your keys (senin anahtarlarını)
stop (durmak)
– smoking (sigara içmek)
– drinking (içki içmek)
move (hareket etmek)
– house (ev)
– to another country (başka bir ülkeye)
– abroad (yurt dışına)
Sometimes it is useful to learn which verbs go with a particular noun.(Bazı durumlarda hangi fiilin hangi belirli isim ile kullanıldığını bilmek faydalıdır.)
For example: (Örneğin:)
revise for -take -pass -fail – an exam (için revize-almak -geçmek -başarısız olmak – bir sınav)
start -go to – leave- school/ college/ university (başlamak -gitmek -ayrılmak – okul/ kolej/ üniversite)
Learning which nouns or phrases collocate with particular verbs makes it easier to remember and use them! (Hangi isim veya ifadelerin belli fiiller ile eşdizimlilik sağladığını bilmek, onları hatırlamayı ve kullanmayı kolaylaştırır!)
Zarflar fiilleri tanımlamak için kullanılır ve genellike fiilden hemen sonra gelirler.
We use adverbs to describe verbs and they usually come after the verb.
For example: (Örneğin)
He is driving fast. (O hızlı araba kullanıyor.)
She can speak Chinese fluently.(O akıcı Çince konuşabilir)
I play tennis well. (Ben iyi tenis oynarım)
The children are playing happily. (Çocuklar mutluca oynuyorlar)
Most adverbs just add -ly to the corresponding adjective.(Birçok zarf sadece “-ly” eklenerek sıfat yerine geçer.)
eg. (Örnek:)
beautiful – beautifully (güzel – güzelce)
fluent – fluently (akıcı – akıcı biçimde)
bad – badly (kötü – kötüce)
To make an adverb from an adjective ending in -y, we change the -y to an -i and then add -ly.(“-y” ile biten bir sıfatı bir zarfa dönüştürmek amacı için, “-y” yi bir “-i” ile değiştirir ve sonra “-ly” ekleriz.)
eg. (Örnek:)
easy – easily (kolay – kolayca)
happy – happily (mutlu – mutluca)
angry – angrily (kızgın – kızgınca)
There are also irregular adverbs that either don’t change or are completely different words from the adjectives!(Ayrıca hiç değişime uğramayan yada sıfatlardan tümüyle farklı sözcükler olan düzensiz fiiller bulunuyor.)
eg. (Örnek:)
fast – fast (hızlı -hızlı)
hard – hard (sert – sert)
good – well (iyi – iyi)
İngilizcede basit (Evet / Hayır) soruları üç farklı yolda şekillendirilirler.Basit soru şekilleri, sorunun oluştuğu ifadenin aşağıda belirtilenlere haiz olup olmadığına bağlıdır:
Simple (Yes / No) questions in English are formed in three different ways. The form of simple questions depends on whether the statement from which the question is made has:
– BE (but no other verb), (- BE (ancak başka bir fiil olmayacak))
– an auxiliary verb (including BE) and a main verb, or (bir yardıncı fiil (BE dahil) ve bir asıl fiil, veya)
– only a main verb (not BE and not with an auxiliary.) (sadece bir asıl fiil (BE yok ve bir yardımcı fiil ile))
To make simple questions with a form of BE (is, am, are,was, were), the form is BE + subject + other words ?
(“BE” nin (is, am, are, was, were) bir şekli ile basit sorular oluşturmak amacı için şekil: BE + özne + başka sözcükler?)
Examples:(Örnekler:)
Joe is here today. —> Is Joe here today? (Joe bugün burada. —> Joe bugün burada mı?)
Alice and Bob were in an accident. —>Were Alice and Bob in an accident? (Alice ve Bob bir kazaya karıştılar. —> Alice ve Bob bir kazaya karıştılar?)
I’m on time. —> Am I on time? (Ben dakikim. —> Dakik miyim?)
The weather was nice yesterday. —>Was the weather nice yesterday? (Hava dün güzeldi. —> Hava dün güzelmiydi?)
You’re tired. —> Are you tired? (Sen yorgunsun. —> Sen yorgunmusun?)
To make questions from statements with an auxiliary verb and a main verb, the form is AUX + subject + main verb + other words ?
(Yardımcı fiil ve asıl fiil bulunan ifadelerden sorular oluşturmak amacı için kullanılan şekil: YARDIMCI FİİL + özne asıl fiil + başka sözcükler?)
Examples:(Örnekler:)
You are going shopping tomorrow. —>Are you going shopping tomorrow? (Yarın alış veriş yapmaya gidiyorsun. —> Yarın alış veriş yapmaya mı gidiyorsun?)
You have been to Paris. —>Have you been to Paris? (Sen Paris’te bulundun. —> Sen Paris’te bulundun mu?)
You were sleeping when I called you. —>Were you sleeping when I called you? (Seni aradığımda uyuyordun. —> Seni aradığımda uyuyormuydun?)
To make questions from statements that only contain main verbs, the form is AUX + subject + infinitive + other words ?
(Sadece asıl fiiller içeren ifadelerden sorular oluşturmak amacı için kullanılan şekil: YARDIMCI FİİL + özne + mastar + başka sözcükler?)
Examples:(Örnekler:)
You play tennis. —>Do you play tennis? (Sen tenis oynuyorsun. —> Sen tenis oynuyormusun?)
He went to university. —>Did he go to university? (O üniversiteye gitti. —> O üniversiteye gitti mi?)
She studies maths. —>Does she study maths? (O matematik öğrenimi görüyor. —> O matematik öğrenimi görüyor mu?)